16.02.2015

Şairane-8: İnkisar



Gönlüme kar yağdırdın ey dost!
Dondum yahu yokluğunla.
Uzaktayken vardın yine,
Gayrı yoksun hiçbir yerde.
Biz senle tek iken evde,
sen kendini çağırdın üstüne
Yapma gözün seveyim, kaldırmaz bu ev varlığı
Varlığı değil haşa, varlık iddiasını...
Sen gecesin, gündüze yoklukla varırsın.
Geceliğin devam etsin dersen gündüzü karartırsın.
Haşa gündüz kararmaz, ama sen gece kalırsın.
Kurban olam yapma, bir kez daha yaşatma inkisarı
İnkisarı ızdırapla yudumlayanları
Bir kez de sen kırma, o billur ruhları
Yiğidim, bak elden ayaktan düştüm
Yeter, lutfen, affen ...
(Şubat, 2015)

4.02.2015

Çağrışım haritaları ve kontrolsüz algı

Terakki etmemiş yani şuuru açılmamış insan derecesine göre plansızdır, plan yapsa da uygulayamaz, yada uygulasa da devam ettiremez. Bunun çözümü için insanın kendi üzerinde çalışması lazım. Kuran "aleykum enfusekum" der. Çözüme kendinizi değiştirerek başlayın.

Bunun da bu asrın realitelerine göre çok verimli bir kaç basamağı var. Kısaca şuur açma basamakları diye de adlandırabileceğimiz bu yeni Kurani yolu şu maddelerle özetleyebiliriz:

3.02.2015

Şairane-7: Niye ağlar ki insan?!



Kahverengi hatıralarım resmini çizerken
Seni ağladım bugün sessizce, derinden, 
Gecenin en koyusunda gizlenen,
                                                                                              Göz yaşlarım sanadır.

Şairane-6: Aktuelist hayal


Artık göremiyorum istikbali,
ya da aynadaki beni...
Gözlerim nemli, kalbim elemli...
Mazinin daveti cennet hediyeli...

Şairane-5: Mazeretim


Hüzün rengini aldığında şu zemin-u asuman,
Bir şiire muntazırdır savm-ı sükutta yüreğim.

Şairane-4: O gece



Bir şairi aşka mahkum eden laneti,
Esir aldı sözlerimi,
Yağmur memlekete, sen gönlüme
Damladığın o gece...

10.01.2015

Soru-cevap: Kadere dair basit bir izah

Soru: Hocam, evleneceğimiz kişinin bizim hiç bir irademiz olmaksızın kaderimizde yazılı olduğu ve değişmeyeceği doğru mudur? yoksa cüz-i irademizin, dualarımızın belirleyici bir rolü var mıdır?

Cevap: Kader bir kanundur. Kanun ile yaşadıklarımız, yaşayacaklarımız aynı şey değildir.

Yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız kader kanununa uygundur, o kanun ile yazılır. Ama o kanunun kendisi değildir.

Birinci mesela: Bir adam hırsızlık yapsa ve hapse girse, "anayasada benim hapse girmem yazılıymış bu yüzden hapse girdim" demesi hem doğrudur hem yanlış.
Doğrudur, eğer şu manayı kastediyorsa: ben hırsızlık yaparsam hapse gireceğim diye bir kanun var.
Yanlıştır eğer şu manayı kastediyorsa: benim hiç tercih hakkım yoktu, hapse gireceğim zaten anayasada yazılıydı.

Kaldı ki anayasada o adamın hapse gireceği yazmaz, anayasaki hükümler hırsızlık yapanın hapse gireceğini yazar.

Kader bir kitap değildir, bir kalemdir.

İkinci mesela: Süper Mario oyunu oynuyorsunuz. O oyunun düzeninden, hadiselerin belirli bir hikmetle karşınıza gelmesinden anlarsınız ki bu oyunun güzel bir kodu var. Ve bu kodu yazan zeki ve bilgili bir programcı var. Herşey belli bir ölçü ile geldiği için demek bu oyunda kader var. İşte o oyunun kaderi o oyunun kodudur. O kod zaman üstüdür. Yani siz oyun oynarken kod değişmez. Fakat o kod sizin canavarı yenip prensesi kurtaramayacağınızı kesin olarak belirlemez. Sizin canavarı yenmeniz o kod ile belirlenir ama kod sizi zorlamaz. Kod değişmese bile karşınıza çıkacak engelleri aşıp aşamayacağıız, bir nevi dua hükmünde olan joystick kontrolünüze bağlıdır.


Velhasıl, hayatta karşımıza çıkan hadiseler de bu minvaldedir, ama tabi çok daha komplekstir. Kader bize der ki, "sen adam ol ki kader sana hayırlar yazsın, dua et ki kader sana yazılmış müsibetleri hükümden kaldırsın".

İşte irademizin bir eline duayı veririz ki kader kalemi ile Cenab-ı Allah bize hayırlar yaza...
Diğer eline de istiğfarı veririz ki kader kalemi ile Cenab-ı Rahman şerlerden koruya...

9.01.2015

Bir 'Dikkatsizlik' Üzerine Mahluk ve Mec'ul Kavramları


Bir arkadaş her şeyi tevhide bağlama düşüncesiyle olsa gerek bir emailde 'Allah dikkatsizlik yarattı' gibi bir ifade kullanmıştı. Ben de bu tarz 'dikkatsizlik', 'tembellik' vs gibi yokluk belirten ifadelerin yaratılması fikrinin yanlış olduğunu düşündüğümü belirtmiştim. Sebebi sorulunca da aşağıdaki gibi cevap vermiştim:


...Fakat kastettigim manayi   iki makamda  ancak  izah edebilirim. 

Birinci makam mahluk mecul farki. 
Ikinci makam varlik yokluk izahati. 




Birinci makam:

Bu kavramlara giris mevzuunda acilisi barla lahikasindaki su ifade yapsin:
Sa'd-ı Teftazanî'nin 


(insani ruh mahluk degildir)  demesi; 

(de ki ruh rabbimin emrindendir)  sırrıyla-beka-yı ruh bahsinde beyan edildiği gibi-ruhun mahiyeti, zîhayat bir kanun-u emir, zîşuûr bir âyine-i ism-i Hayy, zîcevher bir cilve-i hayat-ı sermedî olduğundan mec'uldür. Bu cihetle, mahlûktur denilemez. (BL) 

Evvela bu konuda bir kac alintiyi daha koyayim, daha sonra bunlara basit bir dille izah getirmeye calisayim. 
Sual : Makamın iktizası hilafına  

(yudkhilune) 'nin yerine  

(yec'alune) kullanılması neye binaendir?  Elcevap : Yolcular necatlarını intaç edecek hakiki sebepleri arayıp bulmaktan meyus olduktan sonra kulaklarını tıkamak gibi ca'li ve zanni şeylere müracaat etmek mecburiyetinde kaldıklarına işarettir.  (Isaratul icaz) 

Sunu da muhim buluyorum:


 (tec'alu, kilin -ayette la ile beraber kilmayin-) Bu tabirin,  

(ta'takidu, itikad edin - la ile beraber itikad etmeyin- )  tabirine tercihi, onların, Allah'a isnad ettikleri şeriklerin ve misillerin  aslı ve hakikati olmadığı için  o uydurma şeriklerin itikad edilecek şeyler olmadığına, ancak  uydurma, ca'li şeyler olduklarına işarettir.(Isaratul icaz) 

Burada da ince ve dikkatli bir ayirima isaret ediliyor, ustelik onca mealin (inni cailun fil ardi halife) ayetinin mealini yaratmak seklinde yanlis verdigini de anlayabiliriz:

Melaikenin  
 (etec'alu, kilacak misin?)  ile yaptıkları istifhamdan maksat,  'e itiraz,   'i inkar etmek değildir. Çünkü Cenab-ı Hakkın fiillerine itiraz etmeye ismetleri manidir. Ancak   'in sebebi mahfi olduğundan, taaccüple sebep ve hikmetini sormuşlardır.   tabirinden anlaşılıyor ki, insanın ahvali, vaziyetleri ne tabiatın iktizasıdır ve ne de fıtratın icabıdır; ancak bir cailin ca'li iledir. (Isaratul icaz) 


Imdi, 

Yukaridaki alintilarin da isaretinden anlasilacagi gibi halk-yaratmak ile ca'l- kilmak arasinda fark var. Bu farki kabaca ama genel bir tanim icinde soyle ozetleyebilriiz:

Halk,  bir seyin enfusune ve zatina dair yapilan bir degisiklik. ibda ve insaa ile olabilir. vucud-u ilmiden vucudu hariciye gecis suretinde olabilir vs.  

Ca'l,  bir seyin afaki ile olan iliskilerine dair yapilan bir degisiklik, unvan vermek gibi. veya daha cok "assign" etmek gibi. 

Misal: bir kap var elinizde, icine su koyup icerseniz o kap bardak olur, toprak koyup cicek buyuturseniz o kap saksi olur. 
iste o kabin vucud-u haricisi mahluktur. Fakat onun bardakligi veya saksiligi mec'uldur. 
Mesela lat ve uzza aslinda tahta parcalari olarak halk edilmisken, insanlar onlari ilah kilmislar, ca'l etmisler. 
Tekrar edelim, ceale fiili bir seyin zatina dair bir degisikligi gostermez. o seyin cevresine gore iliskisine dair bir degisikligi gosterir. 

Son yaptigim alintida da belirtildigi gibi Bakara suresinde Cenab-i Allah "ben yeryuzunde halife yaratacagim" demiyor, "kilacagim" diyor. Bu secimin yaratmaya nazaran hikmetini Ustad izah etmis, zira halifelik insanin zatina dair bir degisiklik degil. Yani insanin tabiatinin, fitratinin bir parcasi degil. Oyle "assign" edildigi icin halife. 

Bir iki ufak misal ile bu makami sonlandiralim: 
Bir kalem uzun yaratilmaz. iki farkli ozellikte kalem yaratilir, bu iksinin etkilesiminden uzun kavrami ortaya cikar. Bu iki kalem etkilesirse biri digerine uzun kilinmis olur. 
ayni kalem daha baska bir kalem ile etkilestiginde ayni zamanda kisa da kilinmis olabilir. Yani uzunuk kisalik zati degil, itibari bir kavramdir. Soguk ve karanlik kavramlari da ayni sekilde dusunulebilir. 


Ikinci makam:  
Aydinlik ve karanlik kavramlarini ele alalim. Burada aslinda iki farkli sey yok. Var olan aydinliktir, karanlik esas itibariyle yoktur, vucudu nisbidir. Bunun olcusu, kriteri ise bir seyin kaynagi var ise vardir, kaynagi yok ise aslinda o sey yoktur. 

Aydinligin kaynagi vardir, bu herhangi bir isik veren sey olabilir. Fakat karanligin kaynagi yoktur. yani oyle bisey yok ki etrafa karanlik sacsin. sadece kaynagin onunu keserek etrafi karanlik "kilar", ca'leder. 


Bu yuzden aydinlik yaratilir, zira kaynagi vardir. Karanlik ise ca'l edilir, kilinir zira kaynagi yoktur. 
Felsefedeki "the problem of evil" mevzuunu, yukaridaki tanimla Ustad hazretlerinin su ifadesini beraber okuyunca karisikliginin kolayca izale oldugunu goruyoruz:
Ey şiddet-i şefkatten şedid bir elemi hisseden nefsim ve arkadaşım! Vücud hayr-ı mahz, adem şerr-i mahz olduğuna, bütün mehâsin ve kemâlâtın vücuda rücûu ve bütün maâsi ve mesâib ve nekâisin esâsı adem olduğu delildir. 

Yani varlik hayrin ta kendisi, yokluk ise serrin ta kendisidir. Yada mefhum muhalifiyle, hayirlarin hepsi varliktir, kaynagi vardir. serlerin hepsi de var gibi gorunen ama yukaridaki tanima gore aslinda varolmayan, ve kaynagi olmayan yokluktur. 
Bu yuzden hayrin olabilmesi tum sartlarinin ve sebeplerinin vucuduyla mumkun iken, serrin olmasi icin bir sartin ve bir sebebin ademi yeterlidir. 
Bu yuzden hayrin tek sahibi Allahtir, serrin sahibi ise yoklukla bulamac halde olan mahluklardir. 


Gelelim asil mevzuya, 
dikkatsizlik yaratilmaz. Zira kaynagi yoktur. Bu yuzden hakiki vucudu yoktur. Dikkat halinin engellenmesi ile ca'l olunur, ortaya cikar. 
Allah dikkatsizlik yaratti demek bu bakimdan hem yanlistir, hem de tesbihe aykiridir (bir nevi tahmid sayilsa bile). Fakat dikatsizlige ragmen neticesini guzel yaratti denilebilir. 

Suara suresinde Hz. Ibrahimin tam peygamber edebine yakisir bir sekilde yaptigi su dua cok manidardir:

 "Hastalandigim zaman bana sifa veren O'dur"